Εμφάνιση αναρτήσεων με ετικέτα PEN. Εμφάνιση όλων των αναρτήσεων
Εμφάνιση αναρτήσεων με ετικέτα PEN. Εμφάνιση όλων των αναρτήσεων

Τρίτη 1 Απριλίου 2014

Συγγραφείς: το PEN―για την ελευθερία λόγου στην Τουρκία



 Ως μέλος του PEN,  της διεθνούς ένωσης συγγραφέων που υπερασπίζεται την ελευθερία λόγου υπέγραψα για την Τουρκία. Το PEN είναι ενεργό όπου φιμώνεται ο Λόγος μέχρι και του να φροντίζει τη μετεγκατάσταση συγγραφέων σε συγκεκριμένες πόλεις του κόσμου που έχουν προσφερθεί να φιλοξενήσουν ανθρώπους που στον τόπο τους εμποδίζονται να δημιουργήσουν.
Παρακαλώ τους φίλους, συγγραφείς ή όχι, να συμμετέχουν, η υπογραφή τους θα βρεθεί σε άξια συντροφιά. 
[Ζητώ συγγνώμη που δε μετέφρασα από τα αγγλικά. Ακόμα κι η τρελομετάφραση του Google θα αποδώσει το νόημα. Προσθέτω όμως το τούρκικό κείμενο για  όποιον ενδιαφέρεται να κοινοποιήσει.]
Υπογράφουμε ΕΔΩ

.


SIGN PEN'S PETITION HERE


Leading writers from Turkey and around the world have joined PEN, the international association of writers, to call on the Turkish authorities to respect freedom of expression as a universal and fundamental human right, and to create an environment in which all citizens are able to express themselves freely without fear of censorship or punishment.
We are now inviting PEN members and supporters across the globe to add your voices.
We, the signatories named below, are writers from around the world who love, live and breathe words. We are united in our belief that freedom of expression is a universal and fundamental human right. We hereby express our grave concern with regard to “the freedom of words” in Turkey today.
As human beings we connect both within and across borders through words, written and spoken. A free exchange of ideas is essential for democracy, as well as for creativity, empathy and tolerance. As shown in a recent PEN report on last year’s protests, Turkey has a wide range of free expression issues, from criminal defamation to self-censorship within the mainstream media and from police violence against journalists to a narrowing sphere for freedom of expression on the internet.
Turkey ranks 154th among 180 countries on the World Press Freedom Index. To this day, translators, editors, publishers, poets and writers face criminal proceedings and even imprisonment for legitimate expression under a variety of legislative fetters, such as the country’s draconian Anti-Terror Law, the Law on Meetings and Demonstrations and the Turkish Penal Code’s articles criminalising defamation (Art.125), religious defamation (Art.216), obscenity (Art.226), insulting the Turkish people, state or its organs (Art.301) and promoting conscientious objection to military service (Art.318).
The blanket ban on Twitter and YouTube comes in the aftermath of a regressive new internet law, and is an unacceptable violation of the right to freedom of speech. Turkey should be proud to be home to Europe’s youngest internet audience with over 36 million internet users, placing it among the most globally connected countries in the Muslim world. By connecting people from a range of backgrounds and making it possible for them to express their thoughts, the internet is a valuable network that supports and strengthens democracy.
Twitter and YouTube are vehicles of expression that give a voice to each and every user, regardless of class, religion, ethnicity or political stature. There are more than 12 million Turkey-based Twitter users, which shows the vibrancy of civil society. Turkey is a state party to the European Convention on Human Rights and the International Covenant on Civil and Political Rights, both of which protect the right to legitimate freedom of expression.
We welcome the administrative court in Ankara’s decision to suspend the ban on Twitter ahead of a full judgment and urge the telecommunications authority to restore access immediately.
Among our signatories there are writers from Turkey and across the world. As fellow human beings sharing the same planet, we care about one another’s problems and we know that we are all interconnected.
Turkey is a country where Western democratic values, secularism and Islamic culture come together. It is not surrounded by enemies. It is not an isolated or inward-looking country. It is part of an international community. Our plea to Turkey’s leaders is not to retreat from democracy and its keystone, freedom of speech; but rather to recognize their obligations under international treaties and to lift the block on Twitter and YouTube with immediate effect. We urge them to remember that this beautiful country will be stronger and happier when, and if, it appreciates pluralism, diversity and the freedom of words.



Biz aşağıda imzası bulunanlar; sözcüklere tutkuyla bağlı, sözcüklerle yaşayan, onlarla nefes alan, farklı bir çok ülkenin yazarları olarak; kendini ifade etme özgürlüğünün temel ve evrensel bir hak olduğuna dair olan inancımız doğrultusunda bir araya gelmiş bulunuyoruz. Günümüz Türkiye’sinde ‘sözcüklerin özgürlüğüne’ karşı duyduğumuz kaygıyı dile getirmek ihtiyacı ile beyan ediyoruz ki.
İnsanlar ülkelerin sınırları içerisinde ve dışarısında, yazılı ve sözel olarak sözcükler sayesinde birbirleriyle iletişim kurarlar. Bu yüzdendir ki demokrasinin olduğu kadar, yaratıcılığın, empati ve hoşgörünün de temel ilkesi fikirlerin özgürce paylaşılmasıdır. Geçen seneki Taksim Gezi Parkı protestoları hakkında PEN’in hazırladığı son raporda da görüldüğü üzere; hakaret suçlarından, ana akım medya kuruluşlarının uyguladığı otosansüre, polisin gazetecilere uyguladığı orantısız güce kadar Turkiye kendini özgürce ifade etme konusunda büyük sorunlar yaşamaktadır ki bu da İnternetteki kendini ifade etme özgürlüğü çemberini iyice daraltmaktadır.
Dünya basın özgürlüğü endeksinde, Türkiye toplam 180 ülke içerisinde 154’üncü sırada gelmektedir. Günümüze kadar çevirmenler, editörler, yayımcılar, şairler ve yazarlar suçlu olarak yargılnmakla yüz yüze geldiler, hatta meşru bir şekilde kendilerini ifade etmelerine rağmen; Terörle Mücadele Kanunu, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu ve Türk Ceza Kanununun maddelerinden olan: Hakaret (125. Madde), Dini Değerlere Hakaret (216. Madde), Müstehcenlik (226. Madde), Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin Kurum ve Organlarını Asağılama (301. Madde), Halkı Askerlikten Soğutmak (318. Madde) gibi maddeleri uyarınca hapis cezası ile karşılaştılar.
Geriletici bir hamle olan, yeni internet yasasısının yürürlülüğe girmesiyle Twitter ve YouTube’ın tamamiyle kapatılması, iletişim özgürlüğüne karşı yapılan kabul edilemez bir saldırıdır. Türkiye’nin, 36 milyondan fazla kullanıcı ile Avrupa’nın en genç internet kullanıcı kitlesini oluşturuyor olması  gurur vericidir. Bu da Türkiye’yi, İslam dünyasında, küresel olarak interneti en çok kullanan ülkelerden biri haline getirmektedir. Farklı kitleleri birbirine bağlayarak, düşüncelerini ifade etme özgürlüğü sağlayan internet, demokrasiyi destekleyen ve güçlendiren faydalı bir iletişim ağıdır.
Twitter ve YouTube, sınıf, din, etnik köken, politik görüş gözetmeksizin her kullanıcıya tek tek sesini duyurma olanağı veren ifade araçlarıdır. Twitter’ın Türkiye’de 12 milyon kullanıcısı bulunmaktadır ki bu da Türkiye’deki sivil toplumun canlılığının bir kanıtıdır. Türkiye  ifade özgürlüğünü meşrulaştırarak savunan; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesince ve Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesince taraf devlet statüsündedir.
Ankara İdare Mahkemesinin Twitter’a erişim engelini durdurma kararını memnuniyetle karşılayıp telekomünikasyon otoritesinden Twitter’a erişimin bir an önce sağlanmasını talep ediyoruz.
Aşağıda imza sahibi olanlar arasında, Türkiye’den olduğu kadar dünyanın ceşitli yerlerinden de yazarlar bulunmaktadır. Aynı dünyayı paylaşan, insanlığın bir parçası olarak, bir diğerinin problemini önemsiyor ve biliyoruz ki hepimiz birbirimize bağlıyız.
Türkiye batının demokratik değerlerini laiklik ve İslam kültürü ile bir araya getiren bir ülkedir. Etrafı düşmanlarla sarılı değildir. İzole olmuş veya içe dönük bir ülke değildir. Uluslararası toplumun bir parçasıdır. Türkiye’nin liderlerinden rıcamız şudur ki demokrasinin temel taşlarından biri olan ifade özgürlüğü konusunda geri adım atmamak, tersine yükümlülüklerini tanıyarak, uluslararası anlaşmalar ışığında Twitter ve YouTube’ın acilen erişime yeniden açılmasıdır. Umarız ki, onlar, eğer bir gün olur da coğulculuğun, çeşitliliğin ve sözcüklerin özgürce kurulduğu bir dünyanın kıymetini anlarlar ve işte o zaman bu güzel ülkenin daha da güçlü ve mutlu olacağının farkına varırlar.

SIGN PEN'S PETITION HERE

Héctor Abad Faciolince, Boris Akunin, Svetlana Alexievich, Hanan al-Shaykh, Ahmet Altan, Mehmet Altan, Meltem Arikan, Jirō Asada, Margaret Atwood, Oya Baydar, Marian Botsford Fraser (PEN International’s Writers in Prison Committee), Martín Caparrós, Fethiye Çetin, Paulo Coelho, Can Dündar, Kerstin Ekman, Peter Englund (Permanent Secretary of the Swedish Academy), Álvaro Enrigue, Moris Farhi, Maureen Freely (President of English PEN), Maggie Gee, Kaya Genç, Graeme Gibson, Francisco Goldman, Günter Grass (Nobel laureate), Tarık Günersel (President of Turkish PEN), Josef Haslinger (President of German PEN), Aleksandar Hemon, Eva Hoffman, Elfriede Jelinek (Nobel laureate), AL Kennedy, Abbas Khider, Karl Ove Knausgård, Hari Kunzru, Valeria Luiselli, Alain Mabanckou, Perihan Mağden, Alberto Manguel, Ángeles Mastretta, Bejan Matur, Murat Menteş, Pankaj Mishra, Blake Morrison, Neel Mukherjee, Sofi Oksanen, Michael Ondaatje, Orhan Pamuk (Nobel laureate), John Ralston Saul (President of PEN International), Sergio Ramírez, Salman Rushdie, Elif Şafak, Eugene Schoulgin (Vice-President, PEN International), Kamila Shamsie, Mikhail Shishkin, Sjón (President of Icelandic PEN), Zadie Smith, Ahdaf Soueif, Hori Takeaki (International Secretary, PEN International), Janne Teller, Ece Temelkuran, Olga Tokarczuk, Tatyana Tolstaya, Jarkko Tontti (International Treasurer, PEN International), Ayfer Tunç, Dubravka Ugresic, Lyudmila Ulitskaya, Günter Wallraff, Per Wästberg (President of the Nobel Committee for Literature), Sarah Waters, Hyam Yared (President of PEN Lebanon), Samar Yazbek, Adam Zagajewski

Κυριακή 2 Ιουνίου 2013

Ο Halit Ergenç δεν πάει μόνο στην Ψαρρού ― υπάρχει κι η Ayşe Berktay






Ο Τρίτος Παγκόσμιος Πόλεμος έφτασε και στην αγαπημένη μου Πόλη; 
Όλη την εβδομάδα βλέπαμε εικόνες από συγκρούσεις διαδηλωτών με αστυνομικούς στην  Ευρώπη. Άναυδοι για τη Σουηδία-πρότυπο προσπάθησαν οι αναλυτές να εξηγήσουν όπως και για τις άγριες δολοφονικές επιθέσεις αμάχων προς στρατιώτες στη Βρετανία και στο κέντρο του Παρισιού.
Δεν είναι μίμηση όμως, ούτε παροδική τρέλα. Διότι ακόμα κι αν από κάπου υποκινείται, ακόμα κι αν σε 50 χρόνια αποδειχθούν να είχαν δίκιο οι πιο τρελοί συνωμοσιολόγοι (και δε μιλώ για ρατσιστές αντισιωνιστές κρετίνους), ακόμα κι έτσι πρέπει να υπάρχει απόθεμα λαϊκής οργής για να γίνει μια Άνοιξη καζάνι που βράζει και πετάει το καπάκι του. 
Από χθες το καπάκι πετάχτηκε απότομα στη λατρεμένη μου Πόλη με μια ορμή αναπάντεχη, και συμπαράσταση άμεση μέχρι την Άγκυρα όπου είχαμε και τον πρώτο νεκρό. Και άλλους δύο μετά. Κι ύστερα άρχισαν να εξαφανίζονται οι πληροφορίες και να ζητούν οι φίλοι από την Τουρκία να κοινοποιούμε και να ταξιδεύουμε τα νέα.
Γι αυτό έγραψα πρώτο το κείμενο για το υπό Αμερικάνικη σημαία blog μου, (είναι και εδώ στην προηγούμενη ανάρτηση) μα δε θα σας το μεταφράσω –ξέρετε και τα τρία νέα της εβδομάδας που επέδρασαν καταλυτικά αλλά και αγγλικά για να με καταλάβετε. Εδώ μαζί σας θα μιλήσω πιο απλά, στο ισόγειο ήρθατε, στον κήπο.

Οι διαδηλώσεις Τούρκων είναι σπάνιες και συνήθως γίνονται γύρω από την Πλατεία Τακσίμ [εδώ είμαστε στο σπίτι μου και τη γράφω ετυμολογικά κι όχι μπαμπινιώτικα αφού είναι Taksim, δηλαδή Beyoglu, όπως μετονομάστηκε το παλιό Πέραν που έλεγαν οι Βυζαντινοί όταν πήγαιναν πέρα, στην άλλη την πλευρά, στους Γενοβέζους που, αν θυμάστε, έμειναν ανέγγιχτοι όσο κράτησε η πολιορκία]. Είπαμε, εκεί δεν είναι όπως εδώ, μην το ξεχνάμε. Τα ΜΜΕ, μου είπε φίλος Τούρκος, δεν έχουν αναφέρει λέξη ως τώρα που γράφω (Κυριακή ξημέρωμα) και με παρακαλεί να διαδώσω όσο μπορώ το νέο. ―Βοηθήστε με κι εσείς όσο μπορείτε με κοινοποιήσεις όπως μάς βόηθησαν κι εμάς οι απανταχού διανοούμενοι στη Χούντα. 
Είναι ο ίδιος φίλος, btw, που μου είχε στείλει πριν παρουσιαστεί το trailer του 'Μεγαλοπρεπούς Αιώνα' όπως είναι ο τίτλος του ιστορικού σίριαλ για το Σουλεϊμάν. Οι Δυτικοί τον ονόμασαν Μεγαλοπρεπή αλλά ο ίδιος προτιμούσε το Νομομαθής γιατί είχε ίνδαλμά του το συνονόματό του, το Σολομώντα της Βίβλου, και γι αυτό μαζί με την Ποίηση αγάπησε τους νόμους και οργάνωσε τους νόμους του ντεβλετιού παθιασμένα όσο και τις εκστρατίες που τον έφτασαν ως τη Βιέννη τρομοκρατώντας τις χριστιανικές κυβερνήσεις για να συναφθεί η (προδοτική κατά τον Πάπα) συμμαχία της Γαλλίας με την Οθωμανική Αυτοκρατορία που ευνόησε και τις δυό πλευρές.
Όμως το επιτυχημένο σίριαλ που προετοιμαζόταν με παιάνες, όταν παίχτηκε ―σαν το δικό μας ιστορικό ντοκιμαντέρ, αν θυμάστε― ξύπνησε την οργή φανατικών που πίεσαν το θρήσκο Ερτογάν. Προσπάθησε να το κόψει πολλές φορές  (στην Τουρκία τα κατάφερε νομίζω να μην παίζεται στην τηλεόραση) με αποτέλεσμα να παράγεται μετά από μεγάλες ταλαιπωρίες να καμφθεί η κρατική ηλιθιότητα και οι απειλές κατά της ζωής των συντελεστών. Γι αυτό και το αναφέρω. Εκεί οι φανταμενταλιστές είναι πιο αιμοβόροι από τους δικούς μας Χριστιανοταλιμπάν και- σας υπενθυμίζω, 70 συγγραφείς βρίσκονται αυτή τη στιγμή στη φυλακή για μη ποινικές πράξεις (μεταξύ των οποίων και η Ayşe Berktay* για την οποία έπρεπε να σας είχα μιλήσει από καιρό). Ίσως να μην υπάρχει Τούρκος σοβαρός συγγραφέας ή δημοσιογράφος που να μην έχει συλληφθεί κάποτε, έστω και δίχως συνέχεια κι ακολουθούν εκδότες,  καλλιτέχνες, επιστήμονες και γενικά οι διανοούμενοι.



Εδώ και τρία-τέσσερα χρόνια είναι, νομίζω, που άρχισαν κάποιοι Τούρκοι να μπορούν να επισκέπτονται τη χώρα μας. Ελάχιστες οι βίζες αλλά δίνονται ενώ παλιά χρειαζόταν ιδιαίτερη πρόσκληση, κι η αλλαγή αυτή χάρισε στη Μαντάμ τη γνωριμία με το Χααλίτ Μπέη, κατά κόσμο Σουλεϊμάν. Ο Halit Ergenç έρχεται στη Μύκονο τα καλοκαίρια από τότε που λεγόταν Ονούρ και μόλις είχε ξεκινήσει η Τουρκία να επενδύει στην αποδοτική βιομηχανία των σίριαλ. Ευγενικός άνθρωπος που μιλά στον πράο χαμηλόφωνο τόνο που συνηθίζουν οι Τούρκοι μα ξέρει και αληθινά καλά αγγλικά (πράγμα σπάνιο) οπότε μπορώ να σας διαβεβαιώσω και για το νόημα των λόγων του.
Η έκπληξή μου, όμως, (όσο κι αν τον συμπαθώ) ήταν μεγάλη όταν τον είδα να τολμά να εμφανιστεί στις διαδηλώσεις. Δεν είχε λόγο, για σκεφτείτε το, άλλο από το ότι έπραξε κατά συνείδησιν. Κι εκεί αυτό πληρώνεται ακριβά. Γι αυτό τον βάζω εδώ. 
Χαρείτε τον με μάσκα διότι έριξαν απ' τα απαγορευμένα** κι εύχομαι ο νους να τρέξει στους δικούς μας ―οπλοφόρους τού κοινοβουλίου (και όχι μόνο) που δίχως απειλή μεγαλύτερη από το γιαούρτι γέμισαν την Αθήνα με λιμουζινούλες με μαύρα τζάμια αγορασμένες με βουλευτικές (ή υπουργικές) φοροαπαλλαγές― ώστε να γίνει εμφανής η αηδία μας για όλο αυτό που ζούμε ώστε (ενδεχομένως) μια επόμενη γενιά πολιτικών και δημιουργών να μάς βγει πιο γενναία και έντιμη.  


*Ayşe Berktay
Η Ayşe Berktay Hacimirzaoglu είναι συγγραφεύς και  μεταφράστρια προφυλακισμένη από το 2011, κατηγορούμενη κατά έναν ασαφή αντιτρομοκρατικό νόμο ότι σκόπευε να οργανώσει διαδηλώσεις και να πείσει γυναίκες να πέφτουν στις ρόδες αυτοκινήτων για διαμαρτυρία. Διαδραμάτισε σημαντικό ρόλο στο World Tribunal (Δικαστήριο Eγκληματιών Πολέμου) στο Ιράκ.
Το PEN είναι διεθνής οργάνωση που αγωνίζεται για την ελευθερία τού Λόγου και συνδράμει με κάθε δυνατό τρόπο συγγραφείς που εμποδίζονται να δημιουργήσουν. Ιδρύθηκε στο Λονδίνο το 1921 με στόχο να καλλιεργηθούν διεθνείς φιλίες και συνεργασίες διανοουμένων. To PEN International σήμερα έχει  πάνω από 100 έδρες παγκοσμίως και εντυπωσιακή λίστα πόλεων πρόθυμων να φιλοξενήσουν κυνηγημένους συγγραφείς που στν τόπο τους εμποδίζονταν να μιλήσουν.  
Βράβευσε πέρσι την Ayşe Berktay αλλά η ίδια δε μπόρεσε να παραστεί. Εκπρόσωποι του PEN που επισκέφθηκαν την Τουρκία τον περασμένο Νοέμβριο διαπίστωσαν ότι τα τελευταία δύο χρόνια 70 συγγραφείς ή δημοσιογράφοι είναι φυλακισμένοι και άλλοι 60 συγγραφείς, δημοσιογράφοι ή εκδότες περιμένουν να δικαστούν.
Η δίκη της Berktay είχε οριστεί για τέλος Μαΐου 2013 και με υπογραφές, επιστολές και επισκέψεις έγιναν πολλές προσπάθειες· μάταια, αφού αναβλήθηκε για τον ερχόμενο Οκτώβριο.
PEN Ελλάδος δεν έχουμε (Αν γκουγκλάρετε PEN Greece βγαίνουν πένες) αλλά λαβαίνω την εφημερίδα και συμμετέχω με επιστολές κ.λ. όπου μπορώ ελπίζοντας να μην τα φέρει έτσι η ζωή που να το χρειαστώ. Αν ενδιαφέρεστε περισσότερο για την Ayşe Berktay υπάρχει και σελίδα υποστήριξης στο Facebook.
**Δείτε στο προηγούμενο, στο αγγλόφωνο. Από τους κάλυκες/κουτιά που φωτογραφήθηκαν φαίνεται ότι οι διαδηλωτές ψεκάστηκαν με κάποιο είδος απαγορευμένο από την ΕΕ. Στις φωτογραφίες είδαμεοδηγούς σταματημένων λεωφορείων να τρίβουν τα μάτια τους και τον καπνό από μακριά. Αλλά μετά τις άλλες με σώματα στην άσφαλτο και γύρω πυκνό αίμα τα αέρια μειάζουν πταίσμα.